Don Kişot’u nasıl bilirdiniz?

Cervantes’in Don Kişot’u 1600’lü yıllarda yazılmış, dünya edebiyatının ilk romanı ve tüm zamanların en önemli baş yapıtı. Don Kişot’un edebiyatta mihenk taşı olarak olarak anılmasını sağlayan şey  onun idaelizmi mi yoksa kendini düşürdüğü zorluklar ve yenilginin okuyucuya verdiği haz mı?  

Gerçek adı Alanso olan Don Kişot, okuduğu şövalye serüvenlerinden epeyce etkilenmiş ve dünyayı bu hikayelerde olduğu gibi görmeye başlayan bir bilge deli. Kendisini son seyyar şövalye ilan eder ve evindeki eski, paslı zırhları ve kılıçları kuşanarak sıska atı Rosinante ile ezilen halkı kurtarmaya girişir ve macera başlar. Sıradan bir köylü kızı olan Dulcinea del Toboso, Don Kişot için aristokrat bir eştir. Silah arkadaşı da Sancho Panza’dır. Sancho Panza, Don Kişot’un davranışlarına verdiği tepkilerle onun ‘normal’den ne kadar sapma gösterdiğini test eden bir katalizör gibidir. Sadıktır fakat ona verileceği vadedilen valilik ünvanı için Don Kişot’un yanındadır. Şövalyelik madalyası için zaferler kazanmak, kurtarılmayı bekleyen yoksul ve zavallı halkı kurtarmak zorundadır Don Kişot. Yel değirmenlerini insanlara kötülük yapan devler sanır ve onlara karşı savaş açar. Ve şövalyeliğini ispat etme uğruna pek çok olay ile başına iş açar. En sonunda yenilir ve köyüne döner. 

Kahramanlık göstermek uğruna kendine yapay düşmanlar ya da hedefler yaratıp ona savaş açarken kimi zaman algısının onu yanılttığını göremez insan. Şövalyelik madalyası, ‘olası benlikler’ içinde kazanmak istediğin bir okul, sahip olmak istediğin bir ünvan, evlenmeyi hayal ettiğin bir eş ya da yaşamayı hayal ettiğin bir hayattır kimi zaman. Ötekinin bakışında yer edindiğin her ne ise odur. Donkişotluk; ‘gereği yokken kahramanlık göstermeye kalkışma durumu’(bkz: TDK) olarak dilimize geçmiştir. Başkalarının senin kahramanlığına ihtiyaç duyduğuna inanıp adamaktır kendini. Ama aynı zamanda kendi ihtiyaçlarını göz ardı edip kendini feda edercesine giriştiğin eylemlerdir. Şövalyelik madalyası uğruna geride bıraktıkların; sağlığın, gençliğin, neşen ve hiç farkına bile varma şansı bulamadığın yeteneklerindir. Herkes kendi romanın baş kahramanı olarak yaşar hayatını. İlişkide bulunduklarımız okuyucularımız. Ve eğer yenilgi varsa hikayede sadistik bir haz ile okurlar bizi. Tüm hikayeler bir yana, yenilgiyi daha iyi akılda tutar insan. 

Nietzsche ‘Ahlakın Soykütüğü’ adlı kitabında şöyle yazar:

‘Düşeş’in sarayındaki Don Kişot’u anımsayın örneğin: ağzımızda acımsı bir tatla, neredeyse bir tür işkence altındaymışcasına okuyoruz Don Kişot’u bugün, oysaki onun yazarına ve yazarının çağdaşlarına pek acayip, pek anlaşılmaz gelirdik bu halimizle, onlar tam bir vicdan rahatlığıyla, kitapların en neşelisi olarak okuyorlardı onu, gülmekten kırılıyorlardı okurken). Acı çekildiğini görmek iyi gelir, acı çektirmek daha da iyi gelir- sert bir cümle bu; ama eski, kudretli, insanca-pek insanca bir temel ilke, hatta belki maymunlar bile bu cümlenin altına imzalarını atarlardı: çünkü acayip zalimlikler keşfetme konusunda iyiden iyiye insanın habercisi ve adeta insana bir ‘başlangıç’ oldukları anlatılır. Zulümsüz şenlik olmaz: böyle öğretiyor insanın en eski, en uzun tarihi- ve cezada da şenlikli çok şey var!’

Sahi, siz Don Kişot’u nasıl bilirdiniz?

Dr. Tubanur Bayram Kuzgun (Psikeart, Sadizm, 2017 Kasım)